-
1 hakkından gelmek
а) спра́виться, одоле́тьб) распра́виться -
2 hakkından gelmek
get the better of -
3 hakkından\ gelmek
одолева́ть -
4 hakkından gelmek
a) to get the better of b) to defeat, to punish -
5 fix sb's wagon
hakkindan gelmek -
6 overpower
v. boyun eğdirmek, hakkından gelmek, yenmek* * *zararsız hale getir* * *(to defeat or make helpless or captive by a greater strength: The police overpowered the thieves.) hakkından gelmek, boyun eğdirmek -
7 overcome
n. atlatma————————v. hakkından gelmek, başa çıkmak, üstesinden gelmek, halletmek, başarmak, atlatmak, zayıf düşürmek* * *üstesinden gel* * *1. adjective(helpless; defeated by emotion etc: overcome with grief; I felt quite overcome.) kapılmış2. [-'keim] verb(to defeat or conquer: She finally overcame her fear of the dark.) yenmek, üstesinden gelmek -
8 одолевать
несов.; сов. - одоле́ть1) yenmek; alt etmek; haklamakодоле́ть проти́вника — rakibini / hasmini yenmek
2) перен., разг. hakkından gelmekэ́ту рабо́ту ей не одоле́ть — bu işin hakkından / üstesinden gelemez
полпути́ мы уже́ одоле́ли — yarı yolu aştık artık
3) перен. basmak; çökmekлень одоле́ла — tembellik çöktü
е́сли бу́дет одолева́ть сон... — uyku bastırırsa...
4) перен., разг. ( лишать покоя) rahatını / huzurunu kaçırmakнас одолева́ли комары́ — sivrisinekten çekiyorduk
-
9 осиливать
несов.; сов. - оси́лить1) yenmek; haklamakоси́лить проти́вника / сопе́рника — rakibini yenmek
2) перен. hakkından gelmek; üstesinden gelmekэ́то де́ло не ка́ждый оси́лит — bu iş her babayiğidin kârı değildir
-
10 get the better of
v. üstesinden gelmek, yenmek, alt etmek, hakkından gelmek, üstün olmak* * *(to overcome; to win (against): He got the better of his opponent / the argument.) yenmek, yenilgiye uğratmak -
11 bewältigen
bewältigen* [bə'vɛltıgən]vt1) ( meistern) becermek, üstesinden gelmek(-in)2) ( überwinden) başarmak, başarı ile sona erdirmek, hakkından gelmek(-in) -
12 outsmart
kurnazlikla üstesinden gelmek, hakkindan gelmek, yenmek, altetmek -
13 hak
пра́во (с)* * *I 1. удв. -kkı1) пра́воçalışma hakkı — пра́во на труд
hak eşitliği — равнопра́вие
oy [verme] hakkı — пра́во го́лоса
temel haklar — основны́е права́
2) справедли́вость, правота́hakkını aramak — а) тре́бовать справедли́вости; тре́бовать своё (напр. деньги и т. п.)
hak [hakkını] vermek — возда́ть кому-л. по справедли́вости; призна́ть чью-л. правоту́
bana hak verdiniz mi? — как вы счита́ете, я прав?
hak yerini bulur,hak yerde kalmaz — справедли́вость всегда́ восторжеству́ет, пра́вду в зе́млю не заро́ешь
3) причита́ющееся; до́ляonda hakkım var — он мой должни́к, с него́ причита́ется
onda yüz lira hakkım var — он до́лжен мне сто лир
hak [hakkını] yemek — не отдава́ть полага́ющегося, не дава́ть кому-л. его́ до́ли
babasından kaldı hakkıdır — ему́ оста́лось от отца́, э́то его́
4) затра́ченный / вло́женный трудöğretmen hakkı ödenmez — труд учи́теля не возмести́м
2. удв. -kkıüzerimize hakkı geçti — он вложи́л в нас мно́го своего́ труда́
пра́вильный, ве́рный; справедли́выйhak yol — пра́вильный путь
hak yoldan ayrılmak — сверну́ть с пра́вильного пути́
••- hakkını helâl etmek
- hakkı için
- hak kazanmak II удв. -kkı1) резьба́, гравиро́вка2) соска́бливание чего-л. напи́санного -
14 разделываться
несов.; сов. - разде́латься1) kurtulmakразде́латься с долга́ми — borçlarını ödemek
2) разг. ( расправляться) hesabını görmek, hakkından gelmekя с тобо́й разде́лаюсь! — bunu ödeteceğim sana!
-
15 сладить
сов., разг.başa çıkmak, baş etmek, hakkından gelmekмне с ним не сла́дить — onunla başa çıkamam / baş edemem
-
16 carry off
v. öldürmek, ölümüne yol açmak, iletmek, kazanmak, hakkından gelmek, kapıp kaçırmak* * *kolayca yap* * *(to take away by carrying: She carried off the screaming child.) alıp götürmek -
17 overwhelm
v. alt etmek, ezmek, boğmak, mahçup etmek, kahretmek, kaplamak* * *bas* * *[əuvə'welm](to defeat or overcome: He was overwhelmed with work/grief.) yenmek, hakkından gelmek -
18 put away
bir kenara bırakmak, kenara koymak, biriktirmek, kaldırmak, bırakmak, akıl hastanesine kapatmak, silip süpürmek, tıkınmak, hakkından gelmek, ortadan kaldırmak, öldürmek, denize açılmak* * *(to return to its proper place, especially out of sight: She put her clothes away in the drawer.) yerine koymak/kaldırmak -
19 vanquish
v. yenmek, hakkından gelmek, kırmak (kibir)* * *yen* * *['væŋkwiʃ](to defeat or conquer: You must vanquish your fears.) yenmek -
20 let smb. have it
v. saldırmak, azarlamak, ağzının payını vermek, hakkından gelmek, bırakmak
- 1
- 2
См. также в других словарях:
hakkından gelmek — 1) zor bir işi başarı ile sona erdirmek Büyük kızı kocaya kaçtığı zaman küçükleri on iki dönüm tarlanın hakkından gelecek kadar yetişkindiler. N. Cumalı 2) yenmek, öç almak veya cezasını vermek Anlaşılan Cemal Paşa nın bu işe yarar bir adamı yok … Çağatay Osmanlı Sözlük
hak — 1. is., kki, esk., Ar. ḥakk 1) Maden, ağaç, taş üzerine elle yazı veya şekil oyma Mühür hakki. 2) Kâğıttaki yazıyı kazıma Resmî kâğıtlarda hak ve silinti yasaktır. Birleşik Sözler hakketmek 2. is., kkı, Ar. ḥaḳḳ 1) Adalet Haktan ayrılmamalı. 2)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kıvırmak — i 1) Herhangi bir şeyi bükmek Fino, beni görünce kuyruğunu kıvırıp düşmanca havlaya havlaya beyaz dişlerini gösterdi. H. R. Gürpınar 2) Kenarından katlamak 3) Bir giysinin veya kumaşın kenarını bükerek tersinden dikmek 4) Kalçalarını iki yana… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yuvasını yapmak — tkz. (birinin) birine gereken ceza veya cevabı vermek, hakkından gelmek Hiç canını sıkma dedi, ben şimdi onun yuvasını yaparım! O. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
canına ezan okumak — bir kimsenin hakkından gelmek, öldürmek … Çağatay Osmanlı Sözlük